Ben, kendi kendime bildim dünyayı, kendi kendime öğrendim hayatı. Yol gösterecek bir ışık olmadan, kendi kendime taşıdım mum ışığımı, etraf karanlık kalsa da, ince bir çizgi eşliğinde kendi kendime aştım köyleri, kasabaları. Kendi kendime umut verdim, örnek alacak bir kılavuz yoktu, kendi kendimi yere düşürdüm, tutunacak bir dal olmadan, kendi kendimi vurdum en dibe, çıkmak için gücüm kalmadan. Kendi kendime sapladım hançeri, kan kaybına davet çıkararak, kendi kendime örttüm yaranın üstünü, kendi kendime diktim tekrar açılmaması üzere...
Ben, kendi kendime tanıdım haini, yoldaşı. Kendi kendime çizdim üstünü isimlerin, ya da sildim kullanılmış, bitmeye yüz tutmuş bir silgi ile. Kendimle barıştım bazen, bazen de küstüm, kapattım tavlayı. Kendi kendime iki zar eşliğinde oynadığım bu oyun, kendi kendimi kıra kıra, kendi kendime mars oldum. Kendime karşı hile yaptım, taş çaldım, kart saydım, zar tuttum, kendimi cezalandırdım, kendime vaaz ettim, kendime vaad ettim, bir merci yoktu beni hizaya sokacak, bir müfettiş yoktu denetleyecek.
Ben, kendi kendimi kapattım kafese, kendimi kilitledim, kendim yuttum anahtarını, bir yedeği olmadan elimde, kendimi bıraktım aç ve susuz, kendime esaret yarattım, kendime hasret oluşturdum, kendim yanıp tutuştum kafamdaki son durağıma varabilmek için, elimde duran yangını başlatan kibrit çöpüne bakarak. Kendi kendimi söndürdüm susuzluğum için ayırdığım bir avuç ferahlık ile. Kendimi yok saydım, kendimi çok saydım, en sonunda kendi kendimi hiçe saydım ve kendi sayılarımı kendi rakamlarımla oluşturmalıydım, anladım.
Ben, kendi kendime sevdim, kızacak bir tek kendim varken, kendi kendime vurdum bir tokat, kendi kendime dövünürken, hesap soracak bir mahkeme olmadan. Kendimin yargıcı oldum, ve kendimin celladı. Dedim ya, ben, kendi zamanımda yaşadım, kendi kendime zamanında ölürüm, herkes "kendine" iyice baksın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder